Teknoloji ve Gelecek – 1. Bölüm

3
2633

Geleceği düşünmek insana mutluluk veren bir duygu. Geleceğe dair umutlarımız bizi hayata daha çok bağlıyor. İnsanlar çok eski çağlardan beri geleceği merak etmişler; büyücüler, falcılar ve kahinler aracılığı ile geleceklerini öğrenmeye çalışmışlar. Kahinler kristal kürelere veya yıldızlara bakarak geleceği gördüklerini iddia etmiş, rüyaları yorumlayarak çıkarımlar yapmışlar.

Günümüz falcılığı ise şüphesiz bilim ve teknoloji yardımı ile yapılıyor. Bana göre bilim ve teknoloji, hayal gücü ve akıl yürütme becerilerimiz ile beraber geleceğe ışık tutan en önemli kavramlar. Bir başka deyişle hayatımızdaki en doğru kılavuz bilimdir.

Teknoloji ve bilimkurguya çocukluğumdan beri ilgi duyarım. Bizim kuşak Jules Verne’nin “Ay’a Seyahat” ve “Denizler Altında 20 Bin Fersah” romanları ile büyüdü. İlk yapay zeka ile tanışmamızın Pamuk Prenses masalında geçen “Ayna” olduğunu düşünüyorum. Ali Baba ve Kırk Haramiler hikayesinde ses ile açılan mağara kapısı veya Sinbad’ın uçan halısında teknolojinin izleri yok mu sizce de?

1970’lerin ve 80’lerin iki kutuplu dünyasındaki bilim-kurgu atmosferi içinde büyüdük. O yılların efsanevi bilim-kurgu yazarı Isaac Asimov da bizim kuşağı derinden etkilemiştir. Televizyonun evlerimize girmesiyle Uzay Yolu, 6 Milyon Dolarlık Adam, Görevimiz Tehlike, Uzay 1999, Jetgiller gibi bilgi kurgu filmleri hem hayal gücümüzü geliştirdi hem de bizleri gelecek hakkında beklentilere soktu.

Ortaokul ve lise yıllarında nerdeyse hepimiz “fütürist” idik. O yıllarda 2000 yılı bizim için çok çok uzak bir gelecek olarak görünüyordu. Tahminlerimize göre yeni yüzyılda teknoloji ve bilim oldukça gelişecek, uzay istasyonları, Marsa yolculuk, Ay’da koloni kurma, uçan otomobiller gerçek olacaktı. 2000’lerde gelişen teknolojiler ile beraber dünyamıza refah gelecek açlık, sağlık, barınma gibi problemler tamamen çözülecekti. 2000’li yıllarda dünyanın nüfusunun oldukça artacağını düşünüyorduk. Tahminler 4 milyar nüfusun 10 milyar olacağı yönündeydi. Tüp bebekler ile nüfus kontrol edilecek hatta aile yapısı farklılaşacaktı. Aralarında uçan arabaların dolaştığı dev gökdelenlerin olduğu çok kalabalık şehirlerde yaşayacak ve haplar ile beslenecektik.

O yıllarda idealist ve olumlu düşünceler ile doluyduk. Büyük olasılıkla 21. yüzyılda dünya tek bir yönetim altında birleşecekti. Bu birleşme fikri teknolojik gelişmlere yardımıyla küresel bir barış ortamının sağlanacak olması öngörümüze dayanıyordu. Tam da teknolojik gelişmeler barış ve eşitlik getirecek diye düşünürken ingilizce dersinde okuğumuz Huxley’in “Brave New World” ve George Orwell’in “1984” romanları hayal edilen merkezi otoritenin kontrolünde olan teknolojinin, sistemin kendi çıkarına  kullanabileceği gerçeğini bizlere düşündürdü. Bu kitaplar günümüzde Netflix‘de yayınlanan “Blackmirror” serisinin ilk örnekleriydi diyebilirim. Teknolojik gelişmelerin merkezi bir otorite eliyle herkesin fişlendiği, gerçeklerin, medyanın ve hatta tarihin bile değiştirildiği daha kötü bir dünyaya da yol açabileceğini öğrendik. O yılların çok moda deyişi “Big Brother is watching you” (Büyük Birader seni izliyor) hepimizin diline dolandı.

80’li yılların ortasında gösterime giren Terminatör filmi ve filmdeki makinelerin beyni konumundaki bilgisayar Skynet yine bize teknolojik gelişmenin karanlık bir yanının olabileceğini göstermişti. Skynet yapay zekanın kötü haliydi. Sinema tarihinin en iyi bilimkurgu filmlerinden biri olarak gösterilen Stanley Kubrick’in 1968 yılında çektiği 2001: Bir Uzay Macerası (2001:A Space Odyssey) isimli filmde insanoğlunun yaptığı en gelişmiş bilgisayar HAL‘ de insanlığa düşmandı. I,B ve M den önce gelen harflerden oluşan HAL o yılların en büyük bilişim ve teknoloji firması IBM’i simgeliyormuş. Acaba insan zekasına göre daha gelişmiş bilgisayar ve robotlar insanlığın sonunu mu getirecek?

Bir korku da 2000’li yıllarda petrol kaynaklarının tükenmesiydi. Evet yanlış okumadınız o yıllarda petrolün biteceği yazılıp çizilyordu ama zaten 2000’lerde petrole ihtiyaç olmayacaktı. Bize göre 2000’li yıllar için alternatif enerji kaynakları, robotlar, androitler, yapay zekalı bilgisayarlar zaten olmazsa olmaz gelişmelerdi.

80’li yıllarda elektronik ve teknolojik gelişme denilince ilk akla Japonlar gelirdi. Sony firması ve ürünleri başı çekiyordu. Özellikle biz Türkler için teknolojik olan herşey Japon icadıydı. Akıllı robotları yapsa yapsa Japonlar yapabilirdi. Uzayda yalnız olmamıza da imkan yoktu. Uzaylılar gelişmiş türlerdi ve iyi yaratıklardı. Bizlerin uygarlığını daha da ileri taşıyabilirlerdi. Steven Spielberg’in “şirin” E.T. sini unutmak ne mümkün?

90’lara geldiğimizde kahin Nostradamus olayı çıktı. Meğerse 1500’lü yıllarda yaşayan bu adam yıllar öncesinden 20. Yüzyılda olacakları öngörmüş. 90’lar ile beraber Doğu Blok’u pes edince iki kutuplu dünyamız sona erdi, küresel, global gibi yeni kavramlar ortaya çıktı. Steve Jobs ve Bill Gates hayatımızı tamamen değiştirecek olan kişisel bilgisayar fikrini ortaya attılar ve çok kısa zamanda bilgisayar, büyük ve ulaşılamaz bir cihaz olmaktan çıkıp küçülerek hayatımıza ve evlerimize girdi. Bu yıllarda ortaya çıkan ve hızla gelişen internet (www sistemi) gelecekte her şeyi değiştirecekti. Yıllar sonra söyleşisini izlediğim Steve Jobs gelecekte yaşanacakların bir hayli farkındaymış. (https://www.youtube.com/watch?v=TRZAJY23xio).

90‘larda mobil telefonların hayatımıza girmesi ile bir şeyler daha değişmeye başladı. Cep telefonu deniyor, saat, kalem veya çakmak boyutlarına kadar küçüleceği öngörülüyordu. Sms, kısa mesaj servisi 90’larda  bulundu. Altı Milyon Dolarlık Adam daha kapsamlı olan Robocop’a evrildi. Londra’da izlediğim Geleceğe Dönüş (Back To The Future Part II) filmi 1985’ten bakarak 2015 yılını tahmin etmeye çalıştı. Evet 90’larda artık 2000’ler daha da yakındı. 90’ların sonlarına doğru web teknolojileri gelişirken sanal dünya kavramı ortaya atıldı. Bu konudaki esas vuruşu 2000’e bir kala ile Matrix filmi yaptı. Bu film felsefe ile teknolojiyi bir anlamda birleştirerek hayal gücümüzü hayatın simülasyonuna kadar taşıdı. Yalan dünya.Yaşadığımız dünya ya gerçek değilse? 

Peter F. Drucker, George Friedman gibi füturist yazarlar gelmekte olan 21.yüzyıl için bilgi çağı, bilgi toplumu gibi yeni kavramları ortaya attılar. Gelmekte olan yüzyıl için neler tahmin ediyorlar diye okuduğum kitaplarındaki ortak görüş şuydu: “Gelecek tahmin edilemez !”

Sözü fazla uzatmayayım, çoçukluk yıllarımızda gelmez sandığımız o çok uzak 2000 yılının gelmesi teknolojik gelişmeler açısından büyük beklentiler ile büyüyen bizim nesil için tam bir hayal kırıklığı oldu. Füturist yazarlar haklı çıkmıştı, “gelecek doğru tahmin edilemez”.

O uzak ve muhteşem yeni yüzyıl sonunda gelmiş ama Mars’a ayak basamamış, Uzay 1999 dizisindeki “Ay Üssü Alfa”yı henüz kuramamıştık. Neyse ki Mr. Spock’ın cep telefonuna 1990’lardan beri sahiptik ancak görüntülü görüşme konusu henüz istenilen düzeyde değildi. 80’lerdeki 3. Dünya Savaşı korkusu bitmiş ama küreselleşme ve teknolojik gelişmeler ile dünyaya barış ve refah geleceği yerde 2000’li yılların hemen başında İkiz Kuleler olayı yaşanmıştı. Nüfusu yoğun kalabalık mega şehirlerimizde gökdelen sayısı artmış olmasına rağmen aralarında uçması gereken arabalar hala ortalarda yoktu.

2000 yılına geldiğimizde açlık, eşitsizlik, adaletsizlik gibi sosyal ve toplumsal konular çözülememiş, aksine daha da artmıştı. Terör küreselleşmiş, gelişmekte olan ülkeler halen gelişememiş, küresel ısınma konusu ortada kalmış, daha büyük iklim problemleri ortaya çıkmış ve hatta dünyamız birtakım konularda geriye dahi gitmişti. Hayatımıza “karbon ayak izi”, “sürdürülebilir yaşam” kavramları girmişti. Bununla beraber sağlık ve biyoloji alanındaki gelişmeleri şaşırtıcı biçimde tahminimizden ilerdeydi. Klonlama, kök hücre tedavileri, DNA’nın çözülmesi önemli gelişmeler olmakla birlikle kanser ile savaş halihazırda devam ediyordu. Haplar ile beslenmiyorduk ama besinlerin zarar ve faydalarını çözmüştük. Çoçukluğumuzda çok sevdiğimiz coca cola meğerse ne zararlıymış ?.

Artık Hubble uzay teleskopu ve güneş sistemine gönderdiğimiz uydular ile uzayı daha da yakından tanıyorduk. Üzücü haber, meğer galaksiler birbirlerinden artan bir ivme ile uzaklaşıyormuş. Evrenin yaşı ve muazzam büyüklüğü ile biz fani insanların yaşam süreleri arasındaki uçurum aynı zaman diliminde akıllı uzaylılar ile karşılaşma olasılığımızı oldukça azaltıyor. Büyüyünce anladık ki gelişmiş uzaylıların “iyi” olmalarına da imkan yokmuş. Dünya tarihinde gelişmiş uygarlıkların diğerlerini yok ettiklerini zaman içinde öğrendik. (Jared Diamond’ın Tüfek Mikrop Çelik kitabını okuyunuz). 2000’lere geldiğimizde petrolde bitmedi. Ama alternatif ve temiz enerji kaynakları daha fazla gündemde.

Çinliler birdenbire nasıl oyuna dahil oldu; teknoloji dehaları Japonlara ne oldu, derken 2000 yılına kadar aslında hızlı gelişen fakat bizim kuşağın hayal dünyasına göre görece yavaş ilerlediğini düşündüğümüz teknolojik gelişmeler yepyeni bir döneme girdi. 

2000’li yıllar ilerledikçe “Güç” Star Wars‘ta olduğu gibi uyanmaya başladı”. Uyanan bu güç internetin ivmelendirdiği iletişimin gücüydü. 2003 yılında kablolu modemler ile internet daha da hızlandı. 2007’de Apple’ın akıllı mobil telefonu iPhone dünyaya tanıtıldı. Bu gelişmeler sonucunda internet çok daha yaygın bir hale geldi. Hemen arkasından Google ve Amazon firmalarının uygulamaları, e-ticaretin ve sosyal medyanın patlama yaşaması ile daha da ticarileşen bilişim dünyası 2010’dan sonra muhteşem gelişmelere yol aldı.

Bu süreçte mobil ve web teknolojileri daha da gelişirken, 5G, sanallaştırma, bulut teknolojileri, nesnelerin interneti (IoT), Büyük Veri, Yapay Zeka (AI), nanoteknoloji, akıllı robotlar, otomasyon ve Endüstri 4.0 gibi yeni kavramlar ortaya çıktı. Yeni teknoloji şirketleri, Teknokentler, Startup’lar ve fırsatı gören herkes pastadan pay almak için oyuna dahil oldular. Herkes bilgi teknolojileri ile kendi işini birleştirdi ve bilgi teknolojileri herkesin işi olmaya başladı. Bu durum teknoloji ve inovasyonda eksponansiyel bir hız sağladı.

2010’lu yıllarda, süpriz bir şekilde çoçukluğumuzun film ve çizgi romanlarındaki birçok bilim-kurgu fantezisinin birer birer gerçekleştiğine şahit olduk. Bir anda insansı robotlar (hatta bir tanesi resmen ülke vatandaşı oldu), sürücüsüz araçlar, 3 boyutlu yazıcılar, görüntü ve ses tanıma teknolojileri, sanal gerçeklik uygulamaları, birbiri ile haberleşen akıllı ev ve müzik aletleri gibi birçok yeni teknolojik buluş hayatımıza giriverdi.

Artık mobil telefonlar ile dedelerimiz bile görüntülü konuşabiliyorlar. Görevimiz Tehlike’nin kendini imha eden disk teknolojsi gerçek olurken, 6 Milyon Dolarlık Adam’ın biyonik kol ve bacakları ile biyonik gözü nerdeyse tamam. 2015 yılında “Geleceğe Dönüş” filmi yeniden gösterime girdiğinde filmin öngörülerinden bazıları gerçekleşmişti bile. Drone’lar, giyilebilir teknolojiler, parmak izi veya göz retinası ile çalışabilen biyometrik cihazlar, hands-free oyun konsolları, elektrikli arabalar, görüntülü konuşmalar ve hatta “hoverboard” denilen uçan kaykay. Yeni teknolojilerin sunduğu imkanlar ile artık sağlık, eğitim, ulaşım ve tarımda toplu bir refah sağlayabilecek düzeye adım adım yaklaşıyoruz.

Bu gelişmelerin arasında beni en çok etkileyeni ise A.I (Artificial Intelligence) Türkçesi ile Yapay Zeka oldu. Satranç simülasyonlarından daha fazla gelişemeyeceğini düşünüyorken “Machine Learning“e (Makina Öğrenimi) evrilen gelişim süreci hakikaten çok etkileyici. Ama hala aklıma Kara Şimşek değil de Terminatör’deki Skynet geliyor. Bir de Virtual Reality (Sanal Gerçeklik) ve bunu gerçek dünyaya taşıyabilen Augmented Reality (Artırılmış Gerçeklik) konuları var ki ucu Matrix’e kadar gider mi diye düşündürüyor insanı. Hadi bakalım Metaverse dünyasına hoşgeldiniz!

Diğer taraftan gelişen teknojiler ile “Big Brother” da gerçek oluyor maalesef. Internet aktivitelerimiz, para transferlerimiz, trafikteki seyrimiz, telefonlarımız, TV’de ne izlediğimiz takip edilerek kayıt altına alınıp yeni analiz ve çıkarımlar yapılabiliyor. Büyük Veri Analitiği (Big Data), Yapay Zeka gibi teknolojiler zamanla Big Brother’dan ötesine mi evrilecekler? Yuval Noah Hariri ‘nin Homo Deus kitabında öngördüğü gibi Google birgün insanlara “doğduğun günden beri seni tanıyorum, DNA’nı, en sevdiğin kişileri, tüm geçmişini biliyorum; her adımını izledim ve tüm hayatın kayıt edildi” dediğinde nasıl bir dünyada yaşayacağız?

Sağladığı faydalar ile hayatımızı kolaylaştırırken “iyi” olan teknoloji, zamanla hayatımıza karışıp bizden faydalanmaya kalkınca “kötü” mü olacak?

Artık gelecek için yeni bir üstün insan türü ve “ölümsüzlük” vizyonları gündemde. Fakat teknolojik gelişmelerin eşitlikten çok ayrımcılık getireceği tahmin ediliyor. Bizim kuşağımızın optimizmi ve hayalciliği daha gerçekçi çözümlemelere doğru yol alıyor. Örneğin uzak yıldızlara gitmek yerine Mars’ı nasıl Dünya’ya çeviririz?

Teknoloji ve Gelecek seri yazılarımın ikincisinde yaşadığımız bu yıllardan öngörülen geleceği daha ayıntılı olarak anlatacağım.

“Kaderimiz yıldızlar da değil, kendi içimizde yatar.” William Shakespeare

3 YORUMLAR

Cevap Ver

Please enter your comment!
Please enter your name here