Amerika’yı Yeniden Keşfetmek

0
3008

Amerika’yı Yeniden Keşfetmek

“Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok” ifadesini yeni bir yol aramaya gerek olmadığı, daha önce bilinen bir yolun var olduğunu anlatmak için kullanıyoruz. Yenilik aramaya gerek yok, denenmiş olanı var anlamında bir söz. Bu sözün kültürümüze nasıl girdiğini bilmiyoruz, ama Amerika’nın yeniden keşfinin vakit kaybı olmadığını biliyoruz.

İtalyan denizci Amerigo Vespucci 1502-1504 arasındaki seyahatlerini yayınlayarak, 1492’de Kristof Kolomb tarafından keşif edilen toprakların Doğu Asya açıklarında Hindistan’a yakın adalar olmadığı, hiçbir kustal kitapta yazmayan, eski coğrafyacıların ve o dönem yaşayan Avrupalıların hiçbirinin bilmediği yepyeni topraklar olduğu fikrini ortaya atmış. Ancak, ilginç bir şekilde bu iddialara hiç kimse ilgi göstermemiş ve inanmamış. Çünkü, o yıllar için tıpkı dünyanın düz olduğu bilgisi gibi, o toprakların da Hindistan olduğu o zamana kadar herkes tarafından bilinen ve kabul edilen bir gerçek. Genel bir bilgi.

Nihayet 1507‘de Martin Waldsemüller adındaki bir Alman haritacı bu yeni görüşe ikna olmuş, konuyu araştırmış, sonradan çok popüler olan yeni bir harita yapmış ve Amerigo Vespucci’nin oraları keşfeden ilk kişi olduğunu düşünüp haritasındaki yeni kıtaya “Amerika” ismini vermiş.

Buraya kadar olan hikayeyi zaten hepimiz biliyoruz. Algılayamadığımız konu, Amerika’nın ikinci defa keşif edilmediğidir. Kolomb ve diğerleri bu yerlerin “yeni bir kıta” olduğunu bilmiyorlardı, 15 yıl boyunca da “yeni topraklar” olduğu fikri hiçkimse tarafından kabul görmemiş. Hatta Kolomb 1506 yılında öldüğünde halen Hindistan’a gittim sanıyormuş. Aslında “yeni olanı” keşfeden Amerigo Vespucci, bu keşfi ortaya çıkaran Martin Waldsemüller olmuş.

Amerika’nın Kolomb’tan tam 15 yıl sonra tekrar keşfedilmesi insanlık için ‘sorgulamanın’ ve ‘yeniliklere açık olmanın’ keşfi olmuştur. Bu olay insanlara güncel gözlemlerin geçmiş geleneklerden daha doğru olduğunu öğretmiş ve yenileşmenin önünü açmıştır. Hiçbir kitapta söz edilmeyen ve hiçkimsenin bilmediği bu yeni topraklar yenilikçi olarak tarif edecebileceğimiz bir kişinin gözlemleri sonucunda sorgulanıyor ve sonunda yeni bir kıta olduğu bir başkası tarafından doğrulanıyor. O tarihlerde böyle bir durum insanlar için tamamen yepyeni bir şey.

En geniş tanımıyla bilginin ekonomik ve toplumsal bir faydaya dönüşmesine yenilikçilik veya “inovasyon” diyoruz. Amerika’nın yeni bir kıta olarak kabul edilmesi daha önce görülmemiş bir inovasyon ortamı yaratmıştır. Bu keşif insanların eski bildiklerini sorgulamalarına neden olup, yeni bilgilere son derece hızlı ulaşmak istemelerine ön ayak olmuştur. Yeniliklere duyulan bu iştah uzun dönemde Avrupalılara sayısız faydalar üreterek rekabet gücü sağlamıştır.

İran, Hindistan, Çin ve maalesef Osmanlı yeni keşifleri duydukları halde, gerekli teknolojik, ekonomik ve askeri araçlara sahip oldukları halde ilgilenmemişler. Dünya halen Asya etrafında dönüyor zannetmişler. Avupalılar kendi aralarında Atlantik ve Pasifik denizyolları üzerinde rekabet ederken, Danimarka gibi küçük ülkeler bile Amerika’ya keşif seferleri düzenlerken İslam dünyasından, Hindistan ya da Çin’den Amerika’ya hiçbir sefer yapılmamış.

Öncelikle yeni fikirlere açık olmalı ve yeni bilgilere ulaşmayı hedeflemeliyiz.

Avrupalılar yeni buluş ve keşifleri paraya ve güce dönüştürdükçe bu alana yatırım yapmaya başlamışlar. İngilizler daha 1660’lı yıllarda bilim alanında uzman bir topluluk ve bir çeşit ulusal AR-GE veya şimdilerde yeni yeni moda olan “Teknoloji ve Bilim Bakanlığı” olarak isimlendirebileceğimiz bir kurumu “Kraliyet Bilim Akademisini” (Royal Society) kurmuşlar. O yıllardan teknoloji ve bilime mali kaynak aktarmışlar. Newton, Faraday..vs ler bu kurumdan çıkmış.

Sonuç olarak, geçtiğimiz 300 yıl boyunca Avrupalılar Amerika, Okyanusya, Atlantik ve Pasifik’te tartışmasız bir üstünlük kurmuşlar. Ele geçirdikleri kaynaklar ve yenilikçi düşüncelerin (inovasyon) sonucunda ortaya çıkan rekabetçi güç ve teknolojik gelişmeler sayesinde Asya’yı da işgal edip diğer imparatorlukları aralarında bölüşmüşler.

Bugün kanıtlandığı üzere, başarılarının sırrı bireysel yaratıcılığın bir ön koşulu olan inovasyon adımlarını uygulamaktan başka birşey değil. Nedir bu adımlar ?

  • Cehaletini ve Bilgisizliğini Kabul Et
  • Kanıksanmış Düşüncelerden Kurtul
  • Sürekli Sorgula
  • Gözlem Yap
  • Keşfe Çık
  • Yeni Deneyimler Edin
  • Yeni Bakış Açıları ve Düşünceler ile Çevreni Genişlet
  • Fayda Sağlayacak Şekilde Yenilikleri Uygula

Amerika vardı da biz mi gitmedik? Maalesef vardı ve gitmeye gerek görmedik. Yıllar içinde dogmatik, sorgulamayan, araştırmayan, ezberci ve hazırcı bir kültür içinde yaşamışız. Aman dikkat! Günümüzde halen bu kültür geleneğinin ürettiği “yenilik aramaya” veya “kafa yormamıza” gerek yok anlamına gelen sözler ile çoçuklarımızı yetiştirip onları sorgulamayan bireyler haline getirmeyelim.

  • “Eski köye yeni adet mi getiriyorsun?”
  • “Başımıza yeni yeni icatlar çıkarma”
  • “Böyle gelmiş, böyle gider”
  • “Biz ne biliriz, büyüklerimiz bilir (ya da ben bilmem, beyim bilir)”
  • “Bunlar şeytan icadı”

Sizce özgürce düşünemeyen, sorgulayamayan, bildiği bilgileri mutlak kabul edip incelemeye ihtiyaç duymadan savunan, sorumluluğu otoriteye atan ve yeniliklere kapalı bir toplum veya kurumdan yaratıcı bireyler çıkabilir mi? Böyle bir toplum veya kurum ileri gidebilir, rekabetçi olabilir mi? Çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkabilir mi?

Her yeni bilgi eğer doğru kullanılırsa bizi daha güçlü ve rekabetçi yapar. Bununla beraber birtakım bilgilere sahip olsak bile, yeni fikir ve düşüncelere açık değilsek ve bu bilgileri amaçlarımız ile birleştiremezsek bir işimize yaramazlar. “Bizim metodumuz en iyisi başkasına gerek yok”, “Bu görüşler bizim sektörde işe yaramaz” ve “Amerika’yı yeniden keşif etmeyelim, burada yapılmışı var” ve benzeri söylemler ile paylaşılan düşünceler inovasyonun (yenilikçilik) önünde en büyük engeldir. Bu sınırlı düşünce biçimini savunanlarla, haberdar olduğu halde yeni kıta Amerika’ya sefer düzenlemeye gerek görmeyen kişilerin kafa yapısı tamamen aynıdır.

Yeniliğe ve Değişime Açık Olmayanlar Daha Baştan Kaybederler.

Olaylara farklı bir bakış ile bakabilmek, batıl itikatlara ve otoritelere güvenmeyip yeni fikirlere açık olmak (başka bir deyişle fikri hür olmak) inovasyon ortamı doğurur. İnovasyon için öncelikle kör cahil olduğumuzu kabul edip doğru bilinen ve bize anlatılan eski bilgileri sorgulamak, her yeni fikri önemsemek ve yeniliklerin önünü açmak gerekir. İnovasyon, ancak otoritenin ve katı kuralların olmadığı, fikirlerin özgürce tartışılabildiği, her türlü eleştirinin yapılabildiği ve her türlü iletişimin kurulabildiği ortamlarda gelişebiliyor. Biz buna inovasyon iklimi diyoruz. Sürdürülebilir başarı, kalkınma, gelişme, refah ve uygarlık için öncelikle bu iklimin (ortamın) oluşması gerekir.

Bu ortamı oluşturabilecek en önemli araç bilgi ve enformasyonun paylaşılmasıdır. Sürekli değişimin yaşandığı günümüzde başarı şansı güncel bilginin elde edilmesi ve örgütsel amaçlar doğrultusunda kullanılabilmesine bağlıdır. Bilişim Teknolojileri inovasyon için katalizör görevi görür. Çünkü inovasyonların  çoğu, mevcut bilginin (Amerika kıtasının Hindistan olarak bilinmesi), yeni yöntemleri, yeni şekil veya yorumlarıdır (yeni bir kıta olduğunun anlaşılması). Bu bilgi dönüşüm sürecinin iyi işleyebilmesi için, süreçte yer alanların bilgiye çabuk, kolay ve ucuza ulaşabilmesi gerekir.

Enformasyon kavramı içine –  alfabeyi, 1450’de bulunan matbaayı, basılı medya ve gazeteyi, kitapları, 1830’larda bulunan telgrafı, postahaneyi, 1876’da icat edilen telefonu, 1923’te bulunan televizyonu, interneti, günümüzün bilgi teknolojilerini, mobil telefonları, Big Data’yı, …vs bilişim ile ilgili aklınıza gelen herşeyi koyabilirsiniz.

İnovasyon (yenilikçilik) kültürü, teknolojik gelişme, onu besleyen araştırma ve deneysel geliştirme (Ar-Ge) yatırımları, bilim adamı, araştırmacı, yayın sayısı ve kalitesi, patent sayısı ve kalitesi gibi bileşenleri etkileyerek ekonomiyi, büyümeyi ve kalkınmayı olumlu biçimde destekler. Yenilik ve gelişmelerden haber alma özgürlüğü kısıtlanırsa  yaratıcı düşünceler nasıl yaşayıp, inovasyona ve sonunda da gelişmeye yol açabilir? 

Bir kere yola çıkıp yeni ve yaratıcı fikirler keşfettikçe ve bunları ekonomik faydaya dönüştürdükçe inovasyona (yeniliklere) olan ilgimiz de artacaktır. Yeter ki birtakım dogmatik düşünceler, söylemler ve yasaklayıcı uygulamalar ile bu ilgiliyi törpülemeyelim ve sınırlandırmayalım.

Ne dersiniz? Sizce,  Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok mu?

Uygarlık yolunda başarı yenileşmeye (inovasyona) bağlıdır. Sosyal hayatta, ekonomik hayatta, bilim ve fen alanında başarılı olmak için yegane gelişme ve ilerleme yolu budur. M.Kemal Atatürk

Dünyada her şey için, uygarlık için, maneviyat için, hayat için, başarı için en gerçek rehber bilimdir, fendir. Bilim ve fennin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, bilgisizliktir, doğru yoldan sapmaktır. M.Kemal Atatürk

İnsanların hayatına, faaliyetine hakim olan kuvvet yaratıcılık ve icat kabiliyetidir. İcadı ve yaratıcılığı yapabilen insanların ise, mutlaka kültürlü olmalarının şart olduğu görülmüştür. M.Kemal Atatürk

Bütün ilerlemeler, insan fikrinin eseridir. Fikri harekete getirmek, birinci işimiz olmalıdır. Bir kere millet benliğine hakim olsun ve düşünebilsin, yeter! Başlangıçta hatalı düşünse de, az zaman sonra bu hatayı düzeltebilir. Fikir bir kere faaliyete başladı mı, her şey yavaş yavaş düzene girer ve düzelir. Fikrin serbest hareketi ise, ancak bireyin düşündüğünü serbest olarak söylemesi, yazması ve verdiği karara göre her türlü girişimde bulunma özgürlüğüne sahip olmasıyla mümkündür. M.Kemal Atatürk

Cevap Ver

Please enter your comment!
Please enter your name here